Yazar:Mikhail D. Bukharin, Rus Bilimler Akademisi, Eski Yakın Doğu Araştırmaları bölümü yöneticisidir. “Güney Arabistan, Akdeniz ve Doğu Afrika: Tarihi ve Kültürel Temaslar” (Moskova, 2009) başta olmak üzere yayımlanmış üç monografisi ve elliden fazla makalesi vardır).
Makale Mekke’nin Kuzey-Güney Arabistan ve Mezopotamya arasındaki ticari faaliyetlerde bu bölgelerle yakın ticari ilişkiler içerisinde olup olmadığı meselesiyle ilgilidir. Zira bu yöndeki yaygın görüşlere mukabil, Mekke’nin izole bir toplum olduğu ve sözü edilen ticari faaliyetlerle pek ilişkisinin olmadığı iddiaları da söz konusudur. Bilhassa bu ikinci iddiayı savunan bayan Patricia Crone’un Meccan Trade and The Rise of Islam (Mekke Ticareti ve islam’ın Yükselişi) adlı eserinden sonra, Mekke’nin genel olarak Arabistan ticaretindeki, özel olarak ta “Tütsü Yolu” üzerindeki rolü yeniden gündeme gelmiş bulunmaktadır. Patricia Crone’un Mekkelilerin bölgede sınırlı bir ticari faaliyet yürüttükleri ve tütsü yolu ticaretinde rol almalarının mümkün olmadığı iddiasına dair eserini dikkatli bir analize tabi tutan R. B. Serjeant, “Meccan Trade and the Rise of Islam: Misconceptions and Flawed Polemics(Mekke Ticareti ve İslam’ın Yükselişi : Yanlış Kavramalar ve Defolu polemikler) [Book Review],Journal of the American Oriental Society 110 (3):472-486 (1990)” başlıklı değerlendirme yazısında özellikle Arap kaynaklarına yoğunlaşmış ve Patricia Crone’un aksi sonuçlara ulaşmıştır. Kusayy’ın su kaynakları bulunmayan Mekke vadisine yerleştiğini, mecburen gıda temini için ticaret yapmak durumunda olduğunu, bilhassa tahılı Yemen ve Suriye’den temin ettiklerini, Kureyş tüccarının Yemen (bilhassa Aden)’den aldıkları lüks elbiselerin, parfümlerin ve baharatların ticaretini yaptıklarını, buna mukabil Mekke’nin değerli deri ürünlerini Zofar (Uman) ve Suriye gibi bölgelere sattıklarını , özetle Patricia Crone’un da kullandığı kaynaklardan onun vardığı sonucu çıkarmanın zorunlu olmadığını ileri sürmektedir (S.115-116).
Yazar bu makalede amacının Arapların Arabistan sınırlarını aşan bir ticari faaliyet yürüttüklerine dair Serjeant’ın kapsamlı çalışmasını destekleyici ve klasik ve Güney Arabistan kaynaklarına dayalı ek gözlemler sunmak, Güney Hicaz Araplarının Güney Arabistan ve Doğu Afrika ile parfüm ve baharat ticareti yaptıklarını göstermek olduğunu ifade etmektedir(s.117).
I-VII yy’larda Kervan Ticaretine Dair kaynaklar: Kısa Bir Değerlendirme
Bu alt başlık altında yazar Bukharin Crone’un Mekke’nin ticari faaliyetine dair kaynaklardaki bilgilerin müphem ve çelişik olduğuna dair iddiasının çok kategorik bir iddia olduğunu göstermek için bazı nesnel bulgulardan örnekler vermektedir:
En ilginç doküman, “Monumentum Adulitanum II “ adı verilen ve adı bilinmeyen bir Aksum kralına ait yazıt olup, bu yazıtta kral yaptığı bu seferin amacının Batı ve Güney Arabistandaki kara ve deniz yollarının güvenliğini sağlamak olduğunu söylemektedir ki, bu da Batı Arabistan’ın Kızıl Deniz kıyılarındaki ticaretin devlet ya da en azından Aksum destekli olduğunu göstermektedir.
Öte yandan I-II. yy’lara ait olduğu tahmin edilen RES 1850 kodlu duvar yazısında Hadramutlu bir tüccarın askeri bir birlik tarafından koruma altına alındığından bahsetmektedir. En ilginç ve en önemli III. yy Sebe’ yazıtı Necran’da Aksum’lu Negus(Necaşi)’nin bir komutanının bulunduğunu belirtmektedir ki, bu garnizonun Güney’den Kuzey ve Kuzeydoğuya giden ticaret yollarında ticaret yapan Aksum’lu tüccarın korunmasına yönelik olması muhtemeldir.
Güney Arabistan’ın liman kenti Kana’daki, IV. yy’a ait bir yazıtta Yahudi tacir KosmasIn gemileri ve kervanları için yaptığı dua yer almaktadır ki, Kana Hindistan ile Akdeniz arasında en önemli ticari istasyon idi.
Kuzeybatı Arabistan’daki birçok yazıt, kervan yollarının kullanılmaya devam ettiğini teyid etmekte olup, VI. yy’a gelindiğinde zaten Aksum ile Akdeniz arasında ticaret yapan Bizanslı tüccar hakkında doğrudan bilgilere sahip bulunmaktayız.
Kervanlara niçin ihtiyaç vardı?
Roma ve Bizans döneminden beri Kızıldeniz ve Aden körfezi üzerinden Hindistan ile ticaret yapan gemiler gidişte ve dönüşte muson rüzgarlarını gözetmek zorunda idiler. Tütsü hasadı mevsimi ile muson rüzgarlarının mevsimi örtüşmediğinden, deniz yolu daha ekonomik olmasına rağmen Güney Arabistan’dan tütsü almak için liman kenti Kana’nın kullanılması mümkün olmamakta, bu sebeple karadan kervanlarla malların taşınması cihetine gidilmekteydi. İşte Arabistan’daki ticaret kervanlarının varlığının ve bu kervanlarla yapılan ticaretin gerekçelerinden birisi de izah edilen bu iklim şartları idi (S. 120).
Tütsü Yolu Üzerinde Hicaz’ın Konumu
Crone, Batlamyus’un bahsettiği “Macoraba” ile “Mecca (Mekke)”nın aynı olmadığı varsayımına dayanarak Mekke’nin tütsü ticaret yolu üzerinde yer almasının mümkün olmadığını ileri sürmektedir. Öte yandan Allessandro de Maigret, son zamanlarda yaptığı konuyla ilgili araştırmasında bugünkü Asîr bölgesinde yer alan Bîşa şehrinden Medine’ye giden yolun ne Taif’e ne de Mekke’ye uğramasının söz konusu olmadığını ileri sürmüş, tam aksine Medine’ye varan başka güzergahlardan söz etmiştir. Ancak yapılan son arkeolojik araştırmalar, onun çizdiği rotada yer alan lavlı bölge Hârrat el-Bukûm’da su kaynaklarının bulunmadığını gösterdiğinden bu tez zayıflamış görünmektedir. Öte yandan lavlı bölgelerde yol almanın zorluğuna dair yapılan bazı denemeler de bu rotanın izlenme ihtimalini azaltmaktadır. Nitekim W. Thesiger 1934 yılında Etyopya’da yaptığı keşif seyahatinde lavlı alanda yol alırken on iki günde on sekiz devesinin on ikisi yolda ölmüştür. Dolayısıyla Bîşa’dan gelen kervanların Ukaz’a değil Taif’e gitmeleri daha makul görünmektedir ki, Taif’ten de yol ikiye ayrılmaktadır; birisi Mekke’ye, diğeri ise doğrudan Medine’ye (s.121-122).
Klasik Kaynaklarda Arapların Ticari Faaliyetlerine Dair En Eski Göndermeler
- yy ortalarında yaşamış olan Datça(Knidos)lu Agatharchides, “Eritre Denizi(Erythraean Sea)” adlı eserinde, keza yaklaşık 40-70 yıllarına ait “ The Periplus of the Erythraean Sea (Eritre Denizi Haritası ve Seyir Defteri)” adlı eserde verilen bilgilerde bahsedilen halklardan ve yer isimlerinden yola çıkarak MÖ. II. yy ile M.I. yy arasında Güney Hicaz’da bedevi topluluklarının bulunduğunu ve onların Doğu Afrika ile Akdeniz Arasında karadan ve denizden parfüm ve baharat ticaretine iştirak ettiklerini doğrulamak mümkün görünmektedir (S.12 2-125).
- ve II. yy’da Doğu Afrika ve Hicaz
Bazı kaynaklar I. ve II. yy’da Hicaz’da Aksum varlığını göstermektedir. Nitekim Etyopyalı tacirler öncelikli olarak, Arabistan’dan gelen tüccarı karşıladıkları ve kendilerinin de Kızıl denizi geçerek Leuke Kome (el-Vech) şehrine ulaşmak için uğradıkları “Benice” limanını ve “ Benice – el-Vecc” rotasını kullanmışlardır(s.125-127).
Mekke Kervanları’nın Yönleri
Kur’an Kureyş kabilesinin her yıl biri kışın diğeri yazın olmak üzere iki sefer düzenlediklerini söylemektedir. İbn el-Kelbî kışınYemen’e yazın ise Suriye’ye sefer düzenlediğini söylemektedir. Keza kaynaklarda birçok parfüm ismi yer almaktadır. Bütün bunlar Mekke’lilerin parfüm ve baharat ticaretinde yer almasının – Crone’un iddiasının aksine – ihtimal dışı olmadığını göstermektedir (S. 127-129).
Hindistan İçin Arap Şarabı
“The Periplus of the Erythraean Sea” adlı esere göre Hindistan’daki “Barygaza” limanına üç tür şarap ihraç ediliyordu: İtalya, Lazkiye ve Arabistan şarapları. Bunlardan ilk ikisinin Doğu Afrika limanları üzerinden ihraç edildiği bilinmektedir. Peki üçüncüsü? Hıristiyan döneminden itibaren Mekke ve Medine’de şarap tüketildiği bilinmektedir. Arabistan şarabının en muhtemel kaynağı Taif’tir. Taif’te bağcılık Yahudilerin tekelinde idi. Burada yapılan şarabın kervan ticaretinde söz konusu olduğu ve Kana limanı üzerinden Hindistan’a ihraç edildiğini söylemek mümkündür(s.129-131).
Sonuç
Klasik kaynaklarla Arap kaynakları genel olarak Hicaz’ın özel olarak da Mekke’nin kervan ticareti sayesinde Güney Arabistan, Doğu Afrika ve Doğu Akdeniz ile yakın ilişkileri olduğunu göstermektedir. Bu konuda en eski göndermeler MÖ. II yy’a kadar gitmektedir. Her ne kadar Mekke’nin üstünlüğünden söz etmek zor olsa da, ağırlıklı olarak parfüm ve baharatın yer aldığı bu ticari faaliyet Mekke üzerinden ve doğrudan Mekkeliler tarafından gerçekleştiriliyordu. MÖ. son yüzyıllardan İslam’ın zuhuruna kadar olan dönemde Hicaz kara ve deniz ticaret yollarıyla Doğu Afrika, Güney Arabistan ve Doğu Akdeniz ile irtibatlıydı ki, bu aynı zamanda Hicaz’ın dil ve din açısından dış etkilere açık olduğu anlamına da gelmektedir (S.131).
Tercüme: MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU