Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Her kim dinden olmayan bir şeyi bu dinimize sokarsa, o reddedilmiştir.” Bu hadisiyle Rasûlullah, müslümanlara son derece önemli bir ikazda bulunmuştur. Bu ikaz, dinin aslını korumak ve dinden olmayan şeylerin dine sokulmasına engel olmakla ilgilidir. Gerçekten de bu husus, İslam dini için hayati bir önem arzetmektedir. Zira İslam dini ilahi bir sistem olup, Allah tarafından Hz. Peygamber aracılığıyla bütün insanlığa gönderilmiştir. İslam’a göre, insanların kendi akıllarına göre ortaya attıkları şeyler asla din olamaz, bunlar olsa olsa birtakım felsefi ve akli prensipler olabilir ki, bunlara da din denemez. Bu sebeple bir kimsenin müslüman olabilmesi için Allah tarafından esasları belirlenen İslam dinine hiçbir ilave veya eksiltme yapmadan inanması ve dinin gereklerini eksiksiz yerine getirmesi gerektiği gibi, İslam’la ilgisi olmayan ve İslam’a aykırı olan her inancı da reddetmesi gerekir. İşte İslam’a aykırı olan ve dinde hiçbir yeri bulunmayan, ancak bazı insanların dinden imiş gibi göstermeye çalıştıkları şeylere kısaca bidat adı verilir ki, dinde sonradan icat edilen şey demektir ve bu hadis de bu konuyla ilgilidir.
Üzülerek belirtelim ki; İslam’ın ilk asırlarından başlayarak tâ günümüze kadar, bazı kimseler ve çevreler, İslam’ı içten yıkmak için, dinden olmayan şeyleri dine sokmaya çalışmışlar, bazıları da bilmeyerek buna âlet olmuşlardır. Bunların başında ise İslam’a düşman olanlar gelmektedir. Bu gibi kimseler, İslam’ı ve müslümanları dıştan yıkmaya muvaffak olamayınca, onu içten yıkmayı düşünmüşler ve bu gayeyle de İslam’a aykırı pek çok şeyi dine sokmaya çalışmışlardır. Gerçi İslam âlimleri asırlar boyunca bu gibilerle mücadele etmiş ve dinden olmaya şeylerin dine sokuşturulmasına fırsat vermemişlerdir. Ancak müslümanların cahilliğin pençesine düştükleri ve dini kaynağından öğrenmeyip, çevrelerinden ve kulaktan duyma bilgilerle öğrenme hatasını işlediklerinde, İslam toplumunda bazı bidatlerin, yani dinden olmayan şeylerin ortaya çıktığı, hatta yaygınlaştığı görülmüştür. Bugün de gerek toplumumuzda, gerek diğer bazı İslam ülkelerinden, dinden olmayan pek çok şeyin dinden zannedildiği bir gerçektir.
İslam’a sokuşturulmaya çalışılan ve bazı bilgisiz ve gafil müslümanların da yayılmasına âlet oldukları bidatler pek çok ise de bunların bilhassa iman ve İslam inancı ile ilgili olanları en tehlikeli ve zararlı olanlarıdır. Bu bakımdan İslam dininden olmayan, ama dinden zannedilen İslam dışı inançların bilinmesi, bunlarla mücadele edilmesi ve müslümanların bunlara karşı uyarılması bugün için büyük bir önem arzetmektedir. Bu hususta her müslümanın kendine düşen görevi yerine getirebilmesi için, İslam’ı doğru bir şekilde öğrenmek yeterli olmayıp, neyin dinden olmadığı, neyin İslam’a sonradan sokuşturulduğu da bilinmeli ve araştırılmalıdır. İslam dinine sokulan bidatlerin en zararlısı, hiç şüphe yok ki, İslam’ın en önemli esası olan “tevhid” inancına aykırı olanlarıdır. Tevhid ise, bilindiği gibi, Allah’ın sadece Allah’ın önünde boyun eğmedikçe, sadece Allah’a kul olup, her şeyi O’ndan istemedikçe, iyilik ve kötülüğün, hayır ve şerrin sadece Allah’ın elinde olduğuna iman etmedikçe, bir müslüman tevhid inancına sahip olamaz. Ne var ki, bugün bu tevhid inancına aykırı düşen pek çok inanca müslümanlar arasında rastlanmakta ve maalesef üstelik bunların din olduğu zannedilmektedir. Tevhid inancına ters düşen ve bir kimsenin imanını tehlikeye sokan bu tür bidatleri, “Allah’tan başkasına boyun eğme ve Allah’tan başkasından yardım dileyip, medet umma” şeklinde özetleyebiliriz. İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an’da “İyilik senin elinde olduğu açıkça ifade edildiği; başka bir ayette ise “De ki, lütuf Allah’ın elindedir, Sen her şeye kadirsin.” (3, Al-i İmran, 26) denilerek, iyiliğin Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah’ın lutfu geniştir. O her şeyi bilendir.” (3, Al-i İmran, 73) dendiği halde, bazı müslümanların hala kabirlerden yardım diledikleri, başları sıkıştığı zaman Allah’tan değil, türbelerden medet umdukları, dua edip yalvardıkları bilinen bir gerçektir. Bu İslam’ın tevhid inancına son derece aykırıdır ve Allah’a ortak koşmak manasına gelir. Zira Allah yine Kur’an’da “Allah’tan başka, sana ne fayda ne de zarar verecek olan şeylere yalvarma. Eğer yalvarırsan, kesinlikle zalimlerden olursun.” (10, Yunus, 106) buyurmuş, başka bir ayette de “Allah’ın dışında dua edip yalvardıklarınız da sizler gibi birer kuldur.” (7, A’raf, 194) diyerek onlara dua edilip yalvarmanın inancı tehlikeye sokacağını açıkça belirtmiştir. Yine İslam’da kurban, sadece ve sadece Allah için ve Allah’a olan bağlılığı belgelemek için kesilirken, bazı kimselerin türbelere adaklar adayıp, kabirdekilere kurbanlar kesmeleri de İslam’a aykırıdır ve İslam dışıdır. Bunlar olsa olsa, putlarına kurban kesen müşriklerin dini ve ibadeti olabilir. Sadece kabirlere ve türbelere dua edip yalvarmak, onlardan istekte bulunmak, onlara kurban kesmek değil, kabirlere ve türbelere mum yakmak, türbenin orasına burasına, parmaklıklarına bez veya benzeri şeyler bağlamak, isteğini bir kağıda yazıp oraya bırakmakta, tevhid inancına aykırı, hatta Allah’a ortak koşma manasına gelen davranışlardır. Bütün bunların asla dinde yeri yoktur. Üstelik bunlar İslam dinine zarar veren ve putperestlikten kalma birtakım batıl inançlar ve hurafelerdir. Yalnız ölülerden, kabir ve türbelerden değil, yaşayanlardan da bir medet ummak, onlara yalvarmak, onların kendisine bir iyilik verebileceğini veya bir kötülüğü kendisinden uzaklaştırabileceğine inanmakta İslam dışıdır ve tevhid inancına aykırıdır. Kendisine yalvarılan, yardımı istenen, bir haceti yerine getirmesi umulan kimse, isterse kendilerine veli veya evliya denen kimseler olsun, netice değişmez, bütün bu hareketler İslam nazarında Allah’a ortak koşmanın çeşitli görünüşleridir. Zira Allah’ın izni olmadıkça, kimsenin kimseye ne bir iyilikte ne de bir kötülükte bulunması mümkün değildir. Kendilerine veli veya evliya ya da ermiş denilen kimseler de herkes gibi birer insandır ve onların elinde hiçbir şey yoktur. Onlardan bazılarının, Allah’ın kendisine bu gücü verdiğini iddia etmesi ise, Allah’a açıkça yapılmış bir iftiradan başka bir şey değildir. Zira “De ki; lütuf Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir.” ayetinde de görüldüğü gibi, iyilik adına ne varsa Allah’ın elindedir ve iyilik sadece Allah’tan istenir, yaratılmışlardan, Allah adına yalancılardan değil. Eğer Allah bir kimsenin iyiliğini istemişse, ona hiç kimse engel olamaz, bir kimsenin iyiliğini istememişse, veli, evliya veya ermiş dahi olsa hiç kimse ona bir iyilik vermeye güç yetiremez. Yine büyücülerden, falcılardan, üfürükçülerden medet ummak da İslam’a sokulan İslam dışı inanç ve davranışlardandır. Ayrıca nazar boncuğu vs. şeylerin insana bir fayda sağlayacağına inanmak da böyledir. Bu gibi konularda “Bir kimse bir taş dahi olsa, ondan hayır umar, buna inanırsa, o taş ona fayda verir” gibi hadislerin bulunduğu ileri sürülürse de, bunlar şirk inancını yaymaya çalışanların uydurdukları hurafelerden başka bir şey değildir. Tevhid inancını yeryüzünde yaymaya çalışmış olan Hz. Peygamber’in böyle sözler söylemesi asla mümkün değildir. Bütün anlatmaya çalıştığımız bâtıl inançlar ne Kur’an’da ne de hadislerde bir aslı esası bulunmadığından, aksine Kur’an ve Sünnet’e yani İslam’a açıkça aykırı olduğundan, “Her kim dinde olmayan bir şeyi bu dinimize sokarsa, o reddedilmiştir.” hadisi gereğince reddedilmeli, bunlardan şiddetle kaçınılarak, bu gibi İslam dışı inançlara asla iltifat edilmemelidir. Asla unutulmamalıdır ki bunlar, İslam’ın tevhid inancına ters düşen bir takım inançlardır. Bunlara inanmamak, inananlara bunların İslam’la ilgisi olmadığını anlatmak, İslam’ın tevhid inancını korumayı gaye edinen her müslümanın yerine getirmesi gereken bir görevdir.