BEGIN TYPING YOUR SEARCH ABOVE AND PRESS RETURN TO SEARCH. PRESS ESC TO CANCEL

TOPÇU’YA ŞERH, TARİHE NOT DÜŞMEK!

BİR  NURETTİN TOPÇU TİPOLOJİ DENEMESİ: FİKİR DÜNYAMIZIN VAGONSUZ LOKOMOTİFİ!

Erzurum, 15-16.04.2016

İslam geleneğinde Kur’an metnini açıklama ve yorumlama faaliyetine tefsir, onun dışındaki dini metinleri açıklama ve yorumlama faaliyetine şerh dendiğini hatırlayacak olursak, Nurettin Topçu (bundan sonra kısaca:NT) bağlamında şerh kelimesini tercih etmemizin sebebi kendiliğinden anlaşılacaktır. Mamafih  NT’yu şerh etmek derken, ortaçağ İslam geleneğindeki şerh faaliyetine konu olan standart metinler türünden bir metnin şerhinden bahsetmediğimizi de ifade etmek gerekir. Zira burada şerh edilecek olan şey, muayyen bir metin olmaktan ziyade, çeşitli metinlere dağılmış vaziyetteki fikirler manzumesi, daha doğrusu bu fikirlerin altında yatan temel bakış açıları ve ana fikirlerdir. Bir anlamda burada şerh edilecek olan NT’nun dünya görüşü ve hayat felsefesidir.

Şerh kelimesi genelde açıklama, izah etme ve yorumlama anlamında kullanılsa da, biz burada onun anlam alanını genişleterek, kelimeye yeni boyutlar kazandırmanın çok ta yanlış olmayacağını, hatta yararlı bile olacağını düşünüyoruz.

Şerh kelimesine yüklenen geleneksel anlamı genişletmek amacıyla, çağdaş yorum bilimdeki birikimlerden de yararlanarak, bizatihi “iktibas”ın da yorumun bir parçası, hatta ilk adımı olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Bir başka ifadeyle şerh, izah ve yorum ameliyesi, daha başta hangi metni (ayet, hadis, şiir, atasözü, nesir, olay, olgu) seçeceğinize karar verdiğiniz  anda başlayan bir süreçtir. Zira şu veya bu metni değil de o metni seçmeniz, aslında neyi önemli ve değerli gördüğünüzü göstermekte, bu da yorumun, daha metnin seçimi safhasında bile söz konusu olduğunu göstermektedir.

Ortaçağ yorum geleneğinden biraz farklı olarak bir başka noktaya daha özellikle özen gösterdiğimizi vurgulamak gerektiğini düşünüyoruz: Yorum sadece bir yazılı veya olgusal metni açıklamak değildir. Bilakis yorum aynı zamanda, bu safhayı da aşarak, yorumlanan metinle realite arasında bağ kurmak demektir. Bu bakımdan NT’nun dünya görüşünün yorumunda, şu andaki yaşanan gerçekliğimiz esas alınacak, onu fikirlerinin şu an mevcut toplumsal krizler karşısında ne anlam ifade ettiği hususuna özel bir önem verilecektir.

Ve nihayet NT’ya ve fikirlerine karşı görevimizi yerine getirme çabasının zaruri bir boyutu olarak, yeri geldiğinde onun yaklaşımlarına dair birtakım teorik ve pratik projeksiyonlar, geleceğe yönelik bir yol haritası oluşturma çabası da, deneyeceğimiz yorum faaliyetine eşlik edecektir. Bu suretle amacımız, ölmüş olan NT’yu ve fikirlerini tekrar canlandırmak ve muhtaç olduğumuz toplumsal değişimin önemli dinamiklerinden birisi haline getirerek, onu ve fikirlerini yeniden hayata döndürmektir. Aslında hayata döndürülmeye asıl muhtaç olan   NT’dan ziyade, üstat NFK’nın “Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?” dediği,yeryüzünde yaşayan ölüler halindeki İslam ümmetinin fertleri olan bizlerden başkası olmadığını da burada vurgulamak gerekir.

  1. Her derde Deva Nurettin Topçu!

İslam Dünyasının çıkış yolu!

İhtiyacımız olan ne varsa elimizin altında!

Çağdaş Konjonktürün İdeal Müslüman Prototipi!

Her derde deva demek elbette Topçu’nun fikirlerinin gerçek anlamda her hastalığın şifası, her derdin devası, her problemin çözümü demek değildir. Onun her derde deva olduğunu söylemek, toplumsal hastalıklarımızın tedavisi için gerekli tedavileri ve ilaçları sunan en mahir bir tabip olduğunu vurgulamak anlamındadır.

Toplumu aydınlatıp ona önderlik edecek entelektüellerin hepsi elbette bir değildir. Bazılarının rehberliği toplumsal konuların belli alanlarıyla sınırlı iken, bazıları neredeyse toplumsal meselelerin tamamını kuşatacak kadar ihatalı bir bakış açısına sahiptir. Daha da sınırlı bir gurup ise, sadece toplumunun değil çağının küresel  krizlerine yönelik olarak ta derin bir bakış açıları ve çözüm önerileri sunabilecek kadar özel insanlardır. İşte Nurettin Topçu, bu tasnifte ikinci gurubun en üst kademelerinde yer alabilecek bir entelektüel olarak değerlendirilmeyi hak etmektedir.

Diğer yandan Topçu, günümüz konjonktürü açısından daha da önemli ve ayrıcalıklı bir konuma yerleştirilmeyi fazlasıyla hak etmektedir. Günümüzde toplumun değerlerinin süratle aşındığı ve hedonizm yoğunluklu bir tüketim toplumu haline geldiği, kısaca toplumumuzun dünyevileşme, yabancılaşma ve yozlaşma sath-ı mailine girdiği, sadece girmekle de kalmayıp, freni patlayan kamyon gibi giderek artan bir süratle yol aldığı artık kimseye gizli olmayan acı bir gerçektir.

İşte tam da bu konjonktürde, yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik krizlerin temelinde yatan şaşı bakış açılarının düzeltilmesi yönünde topluma rehberlik edebilecek entelektüellerin başında Topçu’nun geldiğini rahatlıkla ifade etmek mümkündür. Hatta biraz abartı gibi görünse bile denebilir ki, ülkemizin mevcut konjonktüründe muhtaç olduğu belki de yeğane entelektüel bakış açısı şu anda Nurettin Topçu tarafından tek başına temsil edilmektedir. O bakımdan Nurettin Topçu’nun fikirlerinin ve bakış açılarının, günümüzdeki toplumsal krizlerin neredeyse tamamının fikri ve felsefi çözümlerinin yağane adresidir. Ancak özellikle vurgulamak gerekir ki onun rehberliği kriz konularına dair derinlikli fikri ve felsefi bakış açıları sunmakla sınırlıdır. Bu sebeple ondan, günümüzün siyasi, sosyal ve ekonomik krizlerine yönelik tikel çözümler ve detaylı programlar beklemek ona haksızlık olur.

  1. Teori-pratik uyumunun, bedeli ödenmiş eylemin mücessem hali.

NT toplumsal krizler konusundaki kuşatıcılığıyla nasıl nadir bir entelektüel ise, uğrunda hayatını vakfettiği düşüncelerinin bedelini ödeme pahasına, ilim-amel, fikir-eylem, teori –pratik uyumunu hayatında titizlikle uygulayabilen nadir bir insandır. Geçmişte ve günümüzde fevkalade değerli fikirleri ve bakış açıları ortaya koyan yüksek performans sahibi pek çok ilim ve fikir insanı, iş ilim-amel, fikir-eylem, teori –pratik tutarlılığına geldiğinde, aynı performansı sergileyememektedir. Bu bakımdan da NT gelip geçmiş entelektüeller arasında bu tutarlılığa sahip mümtaz şahsiyetler arasında rahatlıkla yer alabilecek bir hayat hikayesine sahiptir.

  1. Ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı değil toplayıcı: İdeoloji, Din ve mezhep taassubundan uzak ve üstünde: Hristiyan-Müslüman, şii-sünni kategorileri çok cılız ve etkisiz: Topçu ve Massignon ; Topçu ve Kemal Tahir ; Topçu ve Aybar.

Ümmetin ve memleketin siyasi, dini, etnik ve ideolojik kamplaşmaların ve bunun sonucu olan parçalanmışlığın pençesinde kıvrandığı günümüzde, NT, pek çok çağdaş İslam entelektüeli içerisinde, bütün bu tuzaklardan kendisini kurtarabilmiş nadir bir şahsiyettir. Nitekim onun yazılarında hakikatin referansları olarak mesela Hıristiyan-Müslüman, Şii-Sünni, sağ-sol ayrımlarına başvurulduğunu görmek çok zordur. Bu cümleden olmak üzere mesela İlahiyat ve Diyanet camiası ile, cemaat ve tarikat yapıları başta olmak üzere İslami kesimin bir koro halinde, herhangi bir ayrım yapmaksızın “Oryantalizm”i toptan reddetmesine mukabil, Fransız oryantalizmin dev ismi olan Louis Massignon hakkında fevkalade sitayişkar sözler etmekten çekinmez.

Öte yandan İslami kesim genellikle kendisini “sağ” olarak nitelendirmekle ve “sol” konusunda iflah olmaz bir önyargı ve düşmanlık beslemekle bilinir. Böylesi sol aleyhtarlığının egemen olduğu İslami kesimin bir ferdi olarak onun sadece mutedil solun değil, Marksist ve sosyalist solun gözde şahsiyetlerine karşı olan açık sempatisini gizlemeyi asla düşünmediği görülmektedir. Hatta tam tersine onun çevresindekilere mesela Kemal Tahir hakkında “Kemal Tahir bize lazım!” demesi (Nakleden: Mehmet Sılay, İstanbul Erkek Lisesi Topçu’yu Anma Günleri, 03.04.2016); daha da ilginci, NT’nun, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanlığı da yapan ve 1965 ile 69 seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak TBMM’ye giren Mehmet Ali Aybar için “Hele şükür, Meclis’e bir adam oğlu adam da girmiş.” diyebilmiş olmasıdır.[1]

Bir felsefeci olarak onun hakikat konusundaki tutkusu, kaynağına bakmaksızın  doğru ve ahlaki olduğunu düşündüğü her düşünceyi kolaylıkla ve rahatlıkla benimseyebilmesine ve savunabilmesine yol açmıştır ki, günümüzde İslam ümmetinin bu yaklaşımı acilen hayata geçirmesinin  hayati önemi haiz bir zorunluluk olduğunu söylemek hiç te yanlış olmasa gerektir. İşte NT, bu noktada ülkemiz İslami entelektüelleri içerisinde neredeyse türünün tek örneği denebilecek kadar nadir bir şahsiyettir.

  1. Logosentrizme aldırmayan entelektüel: Müslüman Anadolu Sosyalizmi.

Onun hakikat arayışında din,ideoloji,etnik ve siyasi kimlikler üzerine çıkabilme cesaretini sergileyebilmiş olması, beraberinde kendisine yönelik her türlü damgalama, karalama ve yaftalama teşebbüsüne göğüs gerebilecek bir özgüven ve cesaret te bahşetmiştir. Bu sebepledir ki o kelimelerin akıntısına kendisini kaptırmaktan uzak bir şekilde, kelimelerle ilgili logosentrik takıntılara hiç aldırmadan, bir Müslüman olarak sosyalizm kavramına müspet bir anlam yükleyerek onu benimsemekten ve savunmaktan asla çekinmemiştir.

  1. Sorgulayıcı ve Eleştirel aydınlanmış bir din anlayışı: Geleneksel İslam’ın acımasız eleştirisi.

Çağdaş İslam düşüncesinin ülkemizdeki Donkişot’u unvanını  hak eden NT, bu unvanına layık olarak mensubu olduğu toplumun İslam anlayışını acımasız bir biçimde tenkitten geri kalmamış, bu uğurda her türlü tepkiyi göğüslemeyi göze almış bir entelektüeldir. Kendi döneminde pek çok Müslüman entelektüelin gerek resmi gerek sivil dini statükoyla yüzleşmeyi ve çatışmayı göze alamadığı, bu sebeple konformist bir çizgi izlemeyi tercih ettiği şartlarda o, bu konuda fütursuz ve korkusuz bir özeleştiri sürdürmüş, bu konuda asla geri adım atmamış, konformizme asla ve asla yüz vermemiştir. Bu nadir bulunan haslete günümüzde her zamankinden daha fazla muhtaç olduğumuz gün gibi açıktır. Hemen herkesin resmi veya sivil statükolarla uzlaşıp sırtını onlara dayadığı günümüz şartlarında NT’nun yolundan gidecek Donkişot’ların varlığı zorunlu ama o kadar da riskli bir adımdır. Bu adımları atmak ise ancak NT gibi cesur fikir erleri geleneğini yeniden yeşertmekle mümkündür.

  1. Panik ve aşağılık kompleksi değil özgüven: Teoloji, sosyal bilimler, felsefe ve oryantalizm sentezi (Kategorik red ve inkara hayır!).

Yukarıda işaret edildiği üzere ideolojiler, dinler ve dünya görüşleri konusunda kategorik olarak önyargılı davranmayan NT, benzer tutumu bilgi ve düşünce alanında da sergileyerek tutarlılığını sürdürür. Bu sebepledir ki o, günümüz İslami kesimlerini kasıp kavuran kategorik redçilik, yani oryantalizm ve felsefeyi, özellikle de eleştirel düşünceyi kategorik olarak mahkum etme refleksini kökten reddetmiştir. Bu tutmunun bir sonucu olarak ta o, teoloji, sosyal bilimler, felsefe ve oryantalizm gibi farklı bilim ve düşünce alanlarından beslenerek, sistematik bir sentez peşinde koşmaktan asla geri kalmamıştır.

  1. Ahlak merkezli bir din (Bireysel ahlakı aşan toplumsal ve sistemik ahlak).

Ahlak meselesi İslam geleneğinde çok konuşulan ama aynı zamanda en çok ihmal ve ihlal edilen bir alandır. Buna rağmen on beş asırlık İslam geleneğinde gerçek anlamda bir ahlak disiplininden, hele Kur’an merkezli ya da gerçek anlamda İslami bir ahlak felsefesinin varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu tespit bir yana, İslam geleneğinde ahlak daima bireysel ahlak alanıyla sınırlı olarak ele alınmıştır. Bu sebepledir ki günümüzde kapsamlı bir ahlak anlayışına dayanan ahlak merkezli bir Müslümanlık anlayışından söz etmek mümkün değildir. Nitekim günümüz İslami kesimlerinin lügatinde toplumsal ahlak, hele hele sistem ahlakı ya da küresel ahlak gibi kavramların neredeyse hiç bulunmaması bu durumun açık bir göstergesi olsa gerektir.

İşte NT tam da bu noktada, ahlak meselesinin İslam’daki merkezi yerine vurgu yapan nadir entelektüel olarak benzerleri arasında ayrıcalıklı bir konuma yerleştirilmek durumundadır. Ancak onun ahlak anlayışının emsallerininkinden tamamen farklı bir yönü bulunmaktadır. Bu farklılık, onun ahlak anlayışının pasif değil aktif, derinlikli felsefi kökleri bulunan ve hepsinden önemlisi kendi hayatında fiilen tutarlı bir biçimde örneklerini gösterdiği uygulamalı bir ahlaktır. Bilhassa bu noktada, yani ilmiyle amil, özüyle sözü bir, teorisiyle pratiği uyumlu bir ahlakçı olarak NT’nun ender bir kişilik olduğunu söylemek asla mübalağalı bir yaklaşım değildir.

  1. Akıl ve kalp, şeriat ve mistisizm, iman ve felsefe, doğu ve batı sentezi.

Aliya İzzzetbegoviç’in Doğu ve Batı Arasında [Alternatif Olarak] İslam adlı eserinde özellikle vurguladığı, İslam’daki çift kutupluluk ya da dualizm meselesi, NT tarafından açıkça ifade edilmese de zımnen onun düşünce ve eylemine yansımış durumdadır. Bu çift kutupluluk veya dualizm NT’de akıl ve kalp, şeriat ve mistisizm, iman ve felsefe, doğu ve batı sentezi şeklinde tezahür etmektedir. Bu bağlamda İslam Dünyasının farklı bölgelerinde de benzer yaklaşımların NT’nun çağdaşı sayılabilecek bazı ilim ve fikir insanında görülmesi manidardır. Mesela Kazan ulemasından Rızaeddin b. Fahreddin, benzer bir senteze verilebilecek güzel bir örnektir. Bu bakımdan gerek NT, gerek Rızaeddin b. Fahreddin’in günümüz İslam dünyasının muhtaç olduğu ilim ve fikir insanı prototipinin güzel birer örneği olarak değerlendirilmesi mümkündür.

  1. Statüko eleştirisi ve konformizme savaş (Putkırıcı Topçu).

Resmi olsun sivil olsun statükolara eklemlenmemek ve onlara karşı mesafeyi korumak entelektüel olmanın temel şartıdır. Bir başka ifadeyle entelektüel dediğin konformizm karşıtlığında ısrarcı olmak demektir. NT da zaten doktora tezinde konformizm karşıtı tutumunu ve ahlak isyanı yanlısı tutumunu açıkça ilan etmekle ve bu ilanına ömür boyu fiilen sadakatini ispatlamakla bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Hatta o konformizm karşıtlığını daha da ileri götürerek, müteakip yazılarında her türlü resmi-sivil dini statükolara savaş ilan etmiş, toplumun çarpık egemen din algısını belirleyen her türlü sapmayı birer put addederek, bunlara karşı put kırıcı bir söylem geliştirmekten hiçbir zaman geri durmamıştır. Bu noktada NT oldukça sert ve tavizsiz bir dil kullanmakta tereddüt etmemiş, muhtemelen muhataplarını sarsmak için şok tedavisi uygulamayı gerekli görmüştür.

  1. Kurumsal Dini statükoların, din adamı sınıfının ve formalizmin eleştirisi: Dini din adamlarına değil entelektüellere tevdi etmek (Çağdaş İslam Düşünürlerinin din adamları ve ulema dışında yoğunlaşması olgusu).

Konformizm karşıtlığının bir gereği olarak statükonun rahipleri sayılan din adamları sınıfına ve bu sınıfın temsil ettiği derinliksiz, kuru, yavan, formaliteci, hurafeci, taklitçi din anlayışına karşı da adeta seferberlik ilan etmiş ve bütün cephanesi ile saldırıya geçmiştir. Bu çerçevedeki eleştirilerinde özellikle İslam’ın toplumsal ahlak boyutunu merkeze alarak taarruzlarının stratejisini açık ve net olarak belirlemiştir. Bu sebeple onun İslami kesime yönelik özeleştiri türünden yazılarında, hiçbir ikircikli tavra rastlanmaması onun sarsılmaz tutarlılık duygusunun bir yansıması olarak görülmelidir.Topçu din adamı sınıfına veya bu kapsamda değerlendirilebilecek olan kesimler karşısında o kadar umutsuzdur ki, İslam’ın geleceğinin teminatının din adamları sınıfı değil aydınlar ve entelektüeller olduğunu,bu sebeple İslam’ın onlara tevdi edilmesi gerektiğini söyler ki, son yüzyılda çağdaş İslam düşüncesinin motorunun ulema sınıf değil Müslüman entelektüeller olması, onun bu konudaki teşhis ve tespitinin yanlış olmadığını, dolayısıyla haklılığını gözler önüne sermektedir.

  1. Anti-emperyalizm ve anti-siyonizme savaş .

Siyonizm karşıtlığının ülkemiz İslami hareketlerinde ve söylemlerindeki meşruiyetine ve ağırlığına mukabil, anti-emperyalizm söyleminin oldukça cılız olageldiği ve bu sebeple İslami kesimim zaman zaman sağcı, faşist, ABDci, NATOcu şeklindeki tenkit ve ithamlara maruz kaldığı malumdur. Bu çerçevede NT anti-emperyalist düşünce ve söyleme olan güçlü vurgu ile sol, Marksist ve sosyalist kesimlerden geri kalmayacak bir performans sergilemiştir. Nitekim sol, Marksist ve sosyalist çevrelerde cılız da olsa NT’ya duyulan sempati, muhtemelen onun bu güçlü anti-emperyalist söylemi ve duruşu ile ilgilidir.

  1. Anti-kapitalizm ve tüketim kültürüne savaş.

Kendi döneminin yükselen değerlerinden olan anti-emperyalizm, sosyal adalet ve sosyalizm NT dışında Seyyid Kutub, Mustafa es-Sibai, Mahmud Muhammed Taha gibi birçok Müslüman entelektüelde de gözde kavramlar olsa da, NT anti-kapitalist tutumu, ama özellikle tüketim kültürüne savaş açan söylem ve eylemiyle bu bakış açısına, diğerlerinde olmayan bir derinlik kazandırmış görünmektedir. Hemen her konuda olduğu gibi NT bu konuda da söylemi ile eylemini uyumlu hale getirebilmiş olan çok ender entelektüellerden birisi unvanını rahatlıkla hak etmektedir. Mamafih bu konuda asıl etkileyici olan onun yazdıklarından ziyade yaşantısı olduğundan, dostlarının onunla ilgili hatıralarının bu gözle de ele alınmasında büyük yarar olduğunu belirtmek gerekir. Öte yandan NT’nun bu konudaki yaklaşımının günümüzde giderek baş döndürücü bir hızla dünyevileşen ve tüketim kültürünü içselleştiren dindar kesimler için sert bir uyarı ama aynı zamanda fevkalade önemli bir rehberlik anlamına geldiğini burada vurgulamakta yarar vardır. 

  1. Çağdaş zühd ve takva, tevazu ve mahviyet sembolü bir entelektüel

NT bir tutarlılıklar adamıdır. Bu sebeple anti-kapitalizm ve tüketim kültürü eleştirisiyle uyumlu bir biçimde az tüketmeye, sade yaşamaya, imkanlarını fazlasıyla fakir fukarayla paylaşmaya, kısacası dünyaya metelik vermemeye, ya da MASA-KASA-NİSA peşinde koşmamaya titizlik göstermesine-ki bunlar günümüz dindar çevrelerini pençesinde kıvrandıran birer virüs olarak bünyemize sirayet etmiş durumdadır- bütün bunları da tam bir mahviyet ve tevazu içerisinde yapmasına şaşmamak lazımdır. Daha doğrusu pek çoğumuz için şaşılacak bir şey olan bu özellikleri NT için son derece tabii, sıradan ve herkeste bulunması gereken hasletlerdir.

  1. Sıkı muhalefet ve Radikal eleştiri kültürünün öncüsü Putkırıcı Topçu.

Geçmişten gelen kültürümüzün sağlıksız yönlerinden birisi olan “tenkit ve muhalefet”e karşı duyulan soğukluk, hatta nefret NT’da tam anlamıyla muhteşem bir İslami haslete dönüşmüştür. Bu anlamda onun adalet tutkunu Hz. Ömer ile amansız muhalif Hz.Ebu Zerr’in ideal bir karışımı olduğunu söylemek onu tanımak bakımından oldukça aydınlatıcı bir benzetme olabilir. NT bu karışım veya bileşimi sadece toplumsal meselelerde değil, bizatihi toplumun patolojik dini tasavvurlarına yönelik radikal eleştirilerinde de sergilemektedir. Bir anlamda o, toplumun yerleşik algılarına veya statükoya yönelik olarak Hz. İbrahim gibi put kırıcı bir misyon üstlenmiş ve bu uğurda hiç kimsenin kınamasına asla aldırmamıştır.

  1. İdeal bileşim: Hz. Ömer ve Ebu Zerr sentezi (Sosyal adalet, emek ve işçi hakları yılmaz savunucusu).

NT’nun Hz. Ömer-Hz. Ebu Zerr karışımı şahsiyetinin tezahürleri sadece dini statükoyu sert bir şekilde eleştirmesinde değil, sosyal adalet vurgusunda, özellikle de İslami kesimin gündeminde neredeyse hiç yer almamış olan, emek ve işçi hakları konusunda da görmek mümkündür. Bu bakımdan NT, gerçekten hala türünün tek örneği olmak bakımından, semasının tek yıldızı olma unvanını fazlasıyla hak etmektedir. Buna bağlı olarak, günümüzde İslami kesimlerin emek, işçi hakları, çalışma güvenliği, iş kazaları gibi tamamen solun tekeline bırakılmış konulara acilen el atması ve bu konularda söylem ve eylem planında bir yol haritasının acilen belirlenmesi şarttır.

  1. İtaat ahlakı yerine İsyan ahlakını ikame etme davasının eri.

Bütün bu yönleriyle her Müslüman’da hayranlık uyandırması gereken NT niçin günümüzde İslami kesimlerin ve dindarlık iddiasında olanların rol modeli değildir? Bu sorunun cevabı o kadar da zor değildir: Zira bizim geçmişten devraldığımız dindarlık anlayışı “itaat ahlakı” denebilecek, pasif ve ilkelere değil şahıslara ve kurumlara itaati öngören bir anlayıştır. Nitekim siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda günümüzde İslami kesimlerde görülen dejenerasyon ve yozlaşma karşısında resmi ve sivil düzlemde dindar kesimlerin sürekli üç maymunu oynamak durumunda kalması, İslami kesimlerin İslam’ın değerlerini ayaklar altına alarak İslam karşıtı bir gidişat sergileyen dindar(!) kesimler karşısında sessizliğe bürünmesi, bu durumu mazur göstermek için ehven-i şer söylemine sarılması, temelde bu itaat kültüründen kaynaklanmaktadır. Buna mukabil NT bu kültüre savaş açmış ve “itaat ahlakı” yerine “isyan ahlakı”nı din anlayışının merkezine yerleştirmiş türünün tek örneği bir entelektüeldir.

Roger Garaudy’nin neredeyse her eserinde vurguladığı üzere, ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte, gezegeni ve insanlığı yok oluşa götüren bütün büyüme modellerine karşı durabilmek ancak ve ancak NT’nun savunduğu “isyan ahlakı”nın egemen paradigma olmasıyla mümkün olabilecektir. Nitekim aynı “isyan ahlakı” yaklaşımının Eric Fromm tarafından “İtaatsizlik Üzerine(On Disobedience and Other essays)” adlı eserinde de sergilendiğini ve dünyayı kurtaracak olan şeyin,  her türlü olumsuz gelişme karşısında “itaatsizlik” olduğunu vurguladığını da görmekteyiz.

Aslında İslam’ın emr-i maruf ve nehy-i munker (hayra destek şerre köstek olmak) prensibinin modern dönemde İslami bir teorisinin yapılamamış olması ve çağdaş İslami hareketlerin merkezi kavramı olmaya layık bu ilkenin bu derece ihmal edilmiş olması bugünkü yaşanan sıkıntıların da temel sebepleri arasında yer almaktadır. Maalesef günümüzde emr-i maruf ve nehy-i mınker konusunda en kapsamlı ve en iddialı bilimsel çalışmanın Müslüman ilim ve fikir adamları tarafından değil de bir oryantalist tarafından yapılmış olması fevkalade  acı vericidir. (Michael Cook, Commanding Right and Forbidding Wrong in Islamic Thought, Cambridge University Press, 2000, 2006, 2010). Daha da üzücü olanı ise yıllar süren bir çalışmanın ürünü olan bu fevkalade önemli eserin Arapça tercümesi birkaç yıl önce yayımlandığı halde, Türkçesinin tercümesinin hala yapılamamış olmasıdır.

Bu çerçevede yapılması gereken, ulusal, bölgesel ve küresel ölçeklerde bir “isyan ahlakı” paradigması inşa etmek ve bu paradigmanın egemenliğini sağlamak olmalıdır. Bu amaçla NT dışında , özellikle Ali Şeriati, Garaudy ve Aliya İzzetbegoviç, Cemil Meriç, Sezai Karakoç gibi entelektüellerin “isyan ahlakı” projesinde rahatlıkla yer alabilecek katkılarının göz ardı edilmemesi gerektiğini bilhassa hatırlamakta yarar vardır.

Roger Garaudy’nin ifadesiyle insanlığın ve gezegenin kurtuluşu için potansiyel olarak islam’dan başka bir çıkış yolu görünmemektedir. Diğer bir ifadeyle insanlığın geleceği İslam’ın geleceğine, İslam’ın geleceği de “isyan ahlakı” paradigmasının ulusal, bölgesel ve küresel ölçekteki egemenliğine bağlıdır. Bu paradigmanın davasını gütmeye baş koyan idealistlerin mutlaka tanıması gereken isimlerin başında NT’nun geldiğini söylemek asla bir abartı sayılmamalıdır. Gezegeni ve insanlığı yok oluştan kurtaracak bir isyan ahlakı kültürünün egemenliğini sağlamak üzere yola çıkacak olanları, yani sizleri NT ile yeniden tanışmaya davet ediyorum.

Ancak şunu da bilmekte yarar vardır ki, onunla, daha doğrusu onun davasıyla tanışmak, onun baş koyduğu davasına  baş koymak, bedel ödemeyi gerektiren bir karardır. Zira NT’nun yolundan gitmek ulusal, bölgesel ve küresel yel değirmenlerine karşı Donkişotluk yapmayı ister istemez zorunlu kılmaktadır. Konformizm yanlısı olan ve statükoya eklemlenerek mutlu ve müreffeh bir hayat sürmek isteyenler iyi bilmelidir ki, NT’nun hayatını adadığı dava konformizme savaş açmaktır. Zaten onun doktora tezinin konusunun “İSYAN AHLAKI” ya da tam tercümesiyle “Konformizm ve İsyan” olması onun gittiği yolun, akıntıya karşı kürek çekmek ve kalabalıkların ve yığınların tam tersi istikamette yol almak anlamına geldiğini yeterince göstermektedir. NT geriye bıraktığı miras ile statükoyla hiçbir suretle uzlaşmadığını ve konformizme asla boyun eğme niyetinde olmadığını  açıkça ortaya koymuş ve tarihe not düşmüştür: “Ben boyun eğmedim!”.

Şimdi sıra bizlerde. Bizler de aynı notu tarihe düşebilecek miyiz?

[1] http://www.kirmizilar.com/tr/konuk-yazarlar2/658-nurettin-top%C3%A7u-ba%C5%9Fkalar%C4%B1-gibi-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnmeyen-adam.html