İslam coğrafyasında beliren gayrimeşru, köktenci, aşırı hareketlerin panzehiri ne? Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Profesör Hayri Kırbaşoğlu’na sorduk
Alihan MESTCİ / HT PAZAR
Paris’teki kanlı terör saldırısı yaklaşık 2 haftadır dünyanın gündeminde, daha da kalacak… Saldırıların öncesi, sonrası, detayları dökülmeye devam ediyor. Öte yandan terörün İslam’la birlikte anılmasına da tepki veriliyor: “Gerçek İslam bu değil!” Peki, İslam coğrafyasında neden terör vuku buluyor? Aşırı hareketlerin müsebbibi Batı mı, yoksa bu “Müslümanların Ortaçağ’ı” mı? İslam dünyası sınırları içinde beliren gayrimeşru, köktenci, aşırı hareketlerin panzehiri nerede? Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Profesör Hayri Kırbaşoğlu’na göre İslam dünyası, “Bilge Kral” Aliya İzzetbegoviç’in Bosna’sını örnek alabilir; mevcut sıkışık durumdan çıkış yolu ise yenilikçi İslam entelektüellerinde..
Charlie Hebdo saldırısı üzerinden birçok tartışma yapılıyor ve terör eylemlerine binayen “Gerçek İslam bu değil” deniyor.
Bu sözün belli bir haklılık payı var; “Gerçek İslam bu değil” derken “Gerçek İslam dini, masum, suçsuz insanlara İslam adına herhangi bir saldırı yapılmasını kabul etmez” diyorlar. Prensip olarak bu doğru. Fakat meseleyi çözmüyor. İslam’ı terörle nitelendirmek isteyenlerin olduğu muhakkak. Fakat bu, Müslümanların kendi tutumlarını gözden geçirmelerine engel değil. “Gerçek İslam bu değil”deki tek amaç, İslam’a yönelik olumsuz algıdan kurtulma çabası. Burada Müslümanları eleştirmek lazım bence, küresel ölçekte daha derin bir hesaplaşmaya gidilmeli.
Bir iç hesaplaşmaya mı?
Hem içeride hem dışarıda. İçeride gerçekten de 14 asır boyunca süren İslam öğretisinin üzerinde epey bir tortu birikmiş. Sapmalar olmuş. Dolayısıyla İslam’ın ne olduğu konusunda ciddi biçimde hesaplaşmaya gitmek lazım. Cemaleddin Afgani’den günümüze kadar gelen ve İslam dünyasının İslam algısını sorgulaması gerektiğini savunan pek çok entelektüel var. Afgani’den itibaren başlayan bu dalga, Kuran merkezli olmasına rağmen eleştirel, yani 15 asırlık bir geleneğin tortularını temizlemek isteyen bir düşünce. Ama bu seslere kulak tıkıyor Müslümanlar. Dolayısıyla bu hesaplaşmanın sonucu tabanlara yayılmıyor.
Neden?
Resmi statükolar, devlet kontrolündeki dini kurumlar; Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı, Suudi Arabistan’da Darulifta, İran’da mollalar gibi…
Tortu nerede çıkıyor?
En basit örnek: “Allah’a, kitaba, Peygamber’e söven insanlar öldürülmeli mi, öldürülmemeli mi?” İslam’ın kurucu metni, Allah’a, kitaba, Peygamber’e söven, Peygamber’imizle alay eden, ona şair, mecnun, sihirbaz diyenlerin hepsini kayda geçmiş. Yani yapılan hakaretleri, Kuran kaydederek ebedileştiriyor. Ancak Kuran’ı baştan sona okuduğunuzda, bu insanların öldürülmesi gerektiğine dair tek bir harf bulamazsınız. Özellikle Hz. Muhammed’in mücadele ettiği birtakım Yahudi çizerlere suikast yapılmasına onay verdiği, bunu teşvik ettiği yönünde rivayetler var. Fakat bunların gerçekliği araştırılmamış bile. Kuran-ı Kerim’in bu konuya yorumu çok açık ve net olmasına rağmen onun tam tersi bir tutum, asırlar boyunca fıkıh kitaplarında, İslam’a dair eserlerde maalesef yer bulabilmiş. Ve bunun gibi pek çok şey söylenebilir.
‘MÜSLÜMANLARIN BATI’YA SÖYLEYECEK SÖZÜ VAR’
Dışarıyla olan hesaplaşmaya dönecek olursak… Müslümanlar terörle birlikte ne zaman anılır oldu?
Afganistan’ın Ruslar tarafından işgali ve buna karşı ABD’nin Taliban ve El Kaide gibi yapılanmaları desteklemesiyle. Şiddeti araç olarak kullanan ve inancının gereği olarak bu aracı kullandığı söylenen insanlar eğitimlerini buralarda aldılar. İslam dünyasında bu şekildeki birtakım tepkilerin ortaya çıkmasının baş sebebi Batı emperyalizmidir. Burada İslam dünyasının Batı’ya da söyleyecek bir sözü var. Müslümanların memleketlerini işgal ederek, medeniyetlerini yıkarak, masum insanları öldürerek, çaresiz bırakarak onları başka türlü hareket etme imkânı olmayan, -özellikle Filistin davasındaköşeye sıkıştırılmış bir kedi gibi davranmaya sevk eden, Batı ve onların arkasında duran siyonist İsrail yönetimidir. Bunları da hesaba katarak küresel ölçekte bir insaflı muhasebe yapmak lazım. Hem Müslümanların hem de AB ve ABD’nin bunu yapması gerekir. Bu, Müslümanları günah keçisi haline getirmekle de, “Gerçek İslam bu değil” diyerek kenara çekilip olayları izah etmekle de mümkün değil.
Müslümanların kızmakta haklı olduğu sebepler, İslam dünyasının bir iç hesaplaşmaya gitmesinin önünü mü kesiyor?
Kesinlikle. Bundan İslam ülkeleri, yönetimleri rahatsız olur. Sorgulama süreci siyasete kadar gider. İktidarlarının sallanacağını düşünürler, hiçbir eleştirel düşünceye müsaade etmezler. Buna Türkiye de dahil. Öte yandan İslam dünyasında ekonomik, siyasi hatta medya gücünü elinde tutan katı muhafazakâr gruplar var. Eleştiri öyle bir şey ki başladığında nereye gideceğini kestiremezsiniz. Bu sorgulayıcı zihniyet çok marjinal dar bir kalıba sıkıştırılmıştır. Ancak dikkatimizden kaçan istisnalar da var. Mesela Bosna Hersek Diyanet İşleri Başkanı Mustafa Çeriç son derece entelektüel bir adam. Batı’yla diyalog kurabiliyor, entelektüel düzeyde hesaplaşabiliyor. İlkeli duruyor. Ama 500 yıllık Avrupa İslam’ı olan Bosna İslamı’nı genelde bir inceleme konusu yapmaktan uzak duruyoruz. Bugün 21. yüzyıl İslam dünyasında bir örnek toplum ya da model gerekiyorsa bu Türkiye değil, BosnaHersek ve son yüzyılın bilge krallarından kabul edilen Aliya İzzetbegoviç’in çizgisidir. Ya da Roger Garaudy’nin, bizde Mehmet Akif’in, Nurettin Topçu’nun çizgisidir. Böyle bir damar var aslında. Fakat bu damar hem içeriden hem dışarıdan hem Batı tarafından boğazlanmak isteniyor. Bu düşüncelerin tabana yayılması mümkün olmadığı için bu şekilde kontrolsüz, kirlenmiş, dezenformasyona, manipülasyona dayalı kontrolsüz bilgiler, tepkiler ortaya çıkabiliyor.
‘İSLAM, KÜRESEL EŞİTLİKÇİ BİR HAREKET SUNABİLİR’
İslam dünyasının referans noktası Batı mıdır? Kendisini Batı üzerinden mi var eder?
Kesinlikle öyle değil. Artık İslam sadece Müslümanların kendi varoluşu için değil Garaudy’nin tabiriyle tüm gezegenin ve insanlığın kurtuluşu için umut kaynağı olarak var olması gereken ve sadece Müslümanlara değil Müslüman olmayanlara da rehberlik edebilecek bir öğreti. Dinin 21. yüzyıldaki anlamı ve yeri konusunda aslında iki referans var: Birisi insanlığın karşı karşıya bulunduğu tehditler. Son 50 yılda Batı tarafından 27 milyon insanın öldürüldüğü söyleniyor; bütün bunlar psikolojik olarak biriktiği zaman Müslümanların tehdit algısı içerisinde olmalarını anlamak zor değil. Bu, Batı’nın doymak bilmeyen maddeyi, enerji hatlarını kontrol etme hevesinin insanlığa faturası. Müslümanlar da bunu görüyor. Batı medeniyeti, bizatihi bu tehdidin yaratıcısı nasıl kurtuluş ümidi olabilir? Potansiyel olarak, öğreti olarak bütün insanların eşitliği fikrine dayalı küresel bir harekete ihtiyaç var. Bu hareketi insanlığa sunabilecek en büyük potansiyel İslam’dır. Bunu yapabilmesi için Müslümanların kendi içlerinde İslam algılarıyla çok ciddi biçimde hesaplaşması lazım.
Bugünü “Müslümanların Ortaçağ’ı” olarak tarif etmek mümkün mü?
İslam dünyasına egemen olan şu anki dini düşünce, aslında en az 200-300 yıl veya daha önce üretilmiş düşüncelerin tekrarına dayanıyor büyük ölçüde. Ama genellemeler en riskli tutumlardır. “İslam dünyasının tamamı böyle” diyemezsiniz. Afganistan’la Malezya’nın, BosnaHersek’in, Mağrib’in İslam algısı farklıdır.
Peygamber’in resmedilmesi
“Bildiğim, tarihte bir tek İran’da resminin çizildiği sembolik bir şey var, o da minyatür. Onun dışında bütün minyatürlerde Hazreti Peygamber’in yüzü beyaz ya da boş olarak gösterilir. Peygamber ve azizlerin resminin çizilmesi İslamiyet öncesi dinlerde bir ikon kültürüne, yani bir tür putperestliğe yol açtığı için ona kapı aralamamak adına Peygamber’imiz ve arkadaşlarının resminin çizilmesine karşı sert tedbirler alınmıştır. İslam’a dışarıdan bakan insanlar, İslamiyet’i de Hıristiyanlık, Yahudilik gibi zannediyor; ‘Hz. İsa, Meryem, bu kadar insan alaya alınıyor, niye bize tepki gösteriyorlar?’ demeleri, İslam’ı tanımadıklarından kaynaklanıyor. İslam, dinler içerisinde, soyut resme karşı itiraz olmasa da peygamber ve arkadaşlarının resimlerinin çizilmesine karşı en hassas olan dindir.”
“Bilge Kral” Aliya İzzetbegoviç’in mezarı kendi isteğiyle defnedildiği Kovaci’deki şehitler arasında bulunuyor.
Bosna Hersek ekolü
“Aliya İzzetbegoviç, ‘Doğu ve Batı Arasındaki İslam’ adlı kitabında anlatıyor. Sovyet Blok ve Batı arasında kalmış bir bölge Bosna Hersek. İslam, Avrupa’nın yerli malıdır. Alman hükümetinin, AB’nin çıkarlarına hizmet edecek bir İslam yaratmak adına da bir Avrupa İslam’ı tabiri kullanılıyor. Benim dediğim bu değil; 500 yıldır Bosna’da süregelen İslam’dır. İslam dünyasının olumsuzluklarla anılmasının sebebi, kültür, sanat, felsefenin zayıf ve zayıflatılmış olmasıdır. Bosna’da bu çok güçlüdür. Bosna’da din eğitiminde bütün dini kurumlar, ilahiyat, Diyanet İşleri’ne bağlıdır. Başkanı Mustafa Çeriç, doktorasını Chicago’da yapmış, birinci sınıf İslam entelektüelidir. Bosna’nın hacmi küçük fakat özgül ağırlığı çok büyük. Bu insanlar Avrupa’yla iç içe oldukları için çok farklı bir İslami tasavvur geliştirmişler. Mutlaka İslam dünyasının geleceği bakımından bir örnek aranıyorsa bu Türkiye, İran ya da Mısır değil Bosna Hersek olmalı.”
Neden Türkiye değil?
İslam algısı açısından; siyasi ve ekonomik güçler açısından demedim. Bosna Hersek’teki ilahiyat fakültelerinin programlarına bakın, çağdaş konularla ilgilidir. Bosna Hersek, tamamen çağdaş sorunlarn karşısında dinin nasıl bir çözüm üretebileceğine yönelen çok farklı bir din eğitimi veriyor. Türkiye dışında, Arapça konuşamayan bir ilahiyat hocası olan tek ülke yok dünyada. BosnaHersek’in ilahiyat mezunlarına bakın; hepsi hafızlar gibi Kuran ve Arapça bilir. Bosna örneğinden ciddi dersler çıkartmak lazım. Türkiye’nin kendi artılarını inkar etmek mümkün değil ama İslam dünyasında, “İslam toplumu ya da tasavvuru bakımından en iyi ülkedir” demek de Türkiye için mümkün değil. Hatta Malezya kadar bile değiliz.”
‘İslam’da reform’
“Türkiye’de dinde reform çabaları Hıristiyan reform çabalarıyla anıldığı ve halkımız da buna tepki verdiği için ‘reform’ sempatiyle değil hatta tepkiyle karşılanan bir kelime. Eski kültürde buna tenzit deniliyor, ben ‘Yenilikçi İslam’ diyorum. İslam’ın düşünce sisteminin baştan inşa edilmesi gerekir. Bu projenin mimarı da Muhammed İkbal’dir. Kitabının adı da yapılması gerekenin yol haritasını gösteriyor: ‘İslami Düşüncenin Yeniden İnşası’. Pakistan, İkbal’in söylediklerine kulak vermediği için bugün feci haldedir.”
‘Yenilikçi İslam entelektüelleri’
Prof. Hayri Kırbaşoğlu, “Cemaleddin Afgani’den günümüze kadar gelen ve İslam dünyasının İslam algısını sorgulamak gerektiğini savunan pek çok entelektüel var” diyor ve ekliyor: “Bu düşünceler, yönetici tabakalar ve muhafazakârlar tarafından sevilmiyor.” Kırbaşoğlu, bu entelektüelleri, eserlerini “İslam dünyasının mevcut sıkışıklığından çıkış yolu tekliflerini göstermek için” sıralıyor.
Cemaleddin Afgani 1838-1897 “Afgani: Kelami ve Felsefi Düşünceleri” Prof. Muammer Esen Afgani, İslam dünyasında geleneği sorgulama hareketinin mimarı olarak gösteriliyor.
Muhammed İkbal 1877-1938 İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden İnşası Pakistan’ın fikir babası, milli şairi. Filozof. Batı’yı ve İslam geleneklerini eleştirel bir akılla ele alıyor.
Mehmet Akif Ersoy 1873-1936 Üçüncü Yol Mukaddimesi-Prof. Hayri Kırbaşoğlu Kuran, sünnet merkezli İslam taraftarı. Akif, Afgani ve İkbal’in düşüncelerini şiirlerinde ifade eder.
Musa Carullah 1873-1949 İslam Şeriatının Esasları Rızaeddin bin Fahreddin ile birlikte Kazan’daki “Ceditçiler” (Yenilikçiler) hareketinin mensubu. Amaçları, İslam’ı eğitim üzerinden ayağa kaldırmak.
Malik Bin Nebi 1905-1973 Kuranı Kerim Mucizesi Cezayir bağımsızlık hareketlerinin önde gelen fikir babası. İslam dünyasının Batı’yla yüzleşmesiyle ilgili sorunları ele aldı.
Fazlur Rahman 1919-1988 Pakistan’ın İslamizasyonu sırasında Cumhurbaşkanı Eyüb Han’ın danışmanıydı. Modernist. Bütün kitapları, makaleleri Türkçe’de. Ali Şeriati 1933-1977 İran Devrimi’nin mimarlarından. Marksizm’den etkilendi, sosyolog. Şii mezhepçiliği asgari düzeye indiren, Kuran merkezli, modern çağın meydan okumalarıyla hesaplaşabilen bir entelektüel. Tüm kitapları Türkçe’ye çevrildi.
Hasan Hanefi 1936- Gelenek ve Yenilenme Kahire Üniversitesi’nde felsefe bölümünde öğretim görevlisi. İslam dünyasının sorunlarıyla ilgili el atmadığı konu yok. Seyyid Kutub’un sosyal adalet çizgisini savunur. İslam solunun dünyadaki temsilcisi görülür.
Roger Garaudy 1913-2012 Marksist geleneğin önemli isimlerinden. Avrupa’yı çok iyi bilmesi itibarıyla Batı-Doğu sentezini ve eleştirisini yapar. Muhammed Abid El-Cabiri 1953-2010 Faslı. İslam geleneğini, Arap siyasal aklını analiz eder. Hemen tüm kitapları Türkçe’ye çevrildi.
http://www.haberturk.com/yasam/haber/1031953-care-500-yildir-bosnada-suregelen-islam