BEGIN TYPING YOUR SEARCH ABOVE AND PRESS RETURN TO SEARCH. PRESS ESC TO CANCEL

Haberjournal Röportaj: Müslümanlar bilhassa İslam Dünyasındaki gayr-ı Müslimleri tanımak ve onlarla tanışmak suretiyle ilk adımı atmalıdırlar.

Röportaj: Tarkan Tek 23 Şubat 2015

Ankara İlahiyat Fakültesinden, Prof.Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu ile Müslümanlar, ‘Öteki’ ve Müslüman dünyasını konuştuk. 

Geçmiş İslam toplumlarında özelikle ilk üç asırda farklı dinden, farklı düşünceden olana müthiş bir tolerans ve ilgi vardı. Buna rağmen günümüz İslam toplumlarında bırakalım başka dinden olanlara, farklı mezhep ve farklı düşüncedeki Müslümanların birbirine karşı tahammülü olmayan bir İslam dünyası mevcut. Sizce Müslümanlar bu duruma nasıl geldiler?

Bu uzun bir hikaye ve karmaşık bir süreç. Ama özetle Kur’an’ın ve Sünnet’in mesajlarından uzaklaşma ve bunun tabii sonucu olarak bu iki kaynağın anlamlarını kaydırma ve çarpıtma şeklinde bir süreçten söz etmek yanlış olmayacaktır. Buna skolastik zihniyeti, dogmatizmi, formaliteci ve literalist yorumları, eleştirel aklın kayboluşunu, dinin siyasetin ve çıkar guruplarının hizmetine koşulmasını da eklemekte yarar vardır. Ve nihayet günümüzde emperyalist güçlerin Müslümanlar arasında ektiği tefrika tohumlarının bizzat Müslümanlar tarafından sulanıp yeşertilmesini de unutmamak gerekir.

İslam’ın Ötekisi var mı? Varsa, İslam ötekileştirme ilişkisini ne üzerine kurar?

Her dinde ve ideolojide daima bir öteki, bir antitez vardır. İslam’da bu öteki bütün gayr-ı Müslimlerdir, yani İslam’ın mesajına sırt çevirenlerdir. Ne var ki bu kesimlerle kurulacak ilişkide normallik ve dostluk esas, gerilim ve düşmanlık ilişkisi istisnadır. Mamafih bazı İslam ulemasının bütün insanlığı tek bir ümmet olarak gören ve bu ümmetin yarısını “Ümmet-i İcabet(İslam’ın davetini kabul edenler)” diğer yarısını da “Ümmet-i davet(İslam’ın davetini kabule aday namzetleri)” olarak nitelendiren iyimser yaklaşımı da göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla “öteki” her an bizimle kardeş olmaya aday olan kesimler şeklinde de nitelendirilebilir. Bu izahlar ışığında, “öteki” ile olan ilişkilerin gerilim, çatışma ve düşmanlık ilişkisi olduğunu savunan kesimlerin Kur’an ve Sünnet’in ruhuna pek sadık kaldıklarını söylemek zordur.

Siz İslam geleneğinden bahsederken, geleneği dar bir çerçevede görmeyip, İslam coğrafyasında geçmişte ve günümüzde var olan birçok farklı düşünce okulu ve düşünürleri bu geleneğin içinde saymaktasınız. Bugünkü İslam dünyası gelenek mefhumundan ne anlamaktadır?

Bunu bir şema ile izah etmek mümkündür: Büyük bir daire düşünün, bu MAKRO İSLAM GELENEĞİNİ temsil eder. Bu büyük daire içindeki dört-beş küçük daireden her biri (mesela Sünnilik – Şiilik – Zeydilik – İbadilik – Mutezile) birer MİKRO GELENEK i temsil eder. Bu küçük dairelerin içerisindeki daha küçük daireler de ( Mesela Sünniliği oluşturan Hanefi-Maliki-Şafii-Hanbeli- Zahiri – Eş’ari-Maturidi – Selefi – Ehl-i Hadis – Tasavvuf ehli gibi mezhep ve guruplar) NANO GELENEK i temsil ederler. İşte bugün Gelenekten bahsedenler genellikle kendi dar Nano Geleneklerini Makro Gelenek yerine koyarlar ve diğer mikro ve nano gelenekleri görmezlikten gelirler. Dolayısıyla şu anda İslam Dünyasındaki egemen gelenek anlayışı son drece dar ve sığ bir anlayıştır.

Müslümanlar ilk olarak Medine sözleşmesiyle, ötekiyle beraber yaşamayı başlattılar. İslam tarihi boyunca Müslümanlar diğer din mensupları özelde Yahudi toplumundan pek çok kişiyi kendi içinde barındırdı ve barış ortamında yaşadılar. Bunun yanında fikri bir alışveriş dönemi geçirdiler. Bu beraberlik, İsrail’in kurulması ile bir anlamda son buldu. Sizce asırlarca beraber yaşamış iki dinin mensupları bu sorunu nasıl aşarlar?

Her iki dinin mensupları öncelikle kendilerine takılmış olan at gözlüklerini çıkarmalılar. Müslümanlar bilhassa İslam Dünyasındaki gayr-ı Müslimleri tanımak ve onlarla tanışmak suretiyle ilk adımı atmalıdırlar. Daha önemlisi İbrahimi dinler arasındaki ortak payda, ihtilaflı konulardan kat kat fazla olduğu halde ısrarla sürekli bardağın boş kısmına bakmaktan vazgeçmek ve dolu kısmı keşfetmeye çalışmak son derece önemli bir yaklaşımdır. Bu amaçla İsrail’deki Yahudilerden, işgal karşıtı ve Siyonizm muhalifi olan kesimlerle işbirliği ve yardımlaşma imkanlarını arttırmak, bunun için de İsrail’deki akımlar ve gruplar üzerine akademik çalışmalara da hız vermek gerekir.

Günümüz Müslümanlarında egemen olan daraltılmış ve konformist bir İslam anlayışı mevcut. Bu anlayışa sahip Müslümanlar bırakalım dünyanın sorunlarına çözüm sunmayı Müslüman dünyanın sorunlarını çözmekte aciz kalmaktalar. İslam dünyasını gezen ve entellektüel olarak tanıyan biri olarak bu kriz halinden Müslümanlar nasıl çıkabilirler?

Bu sorunun cevabı açıktır: Müslümanlara unuttukları “dava”larını hatırlatmak; İslami idealizmi canlandırmak, İslam Araştırmalarını derinlikli hale getirmek, Çağdaş İslam Düşüncesini keşfetmek ve eleştirel aklın ve metodik şüphecilik yaklaşımının güçlenmesini sağlamak, hem Geleneğe hem de Batı’ya eleştirel yaklaşmak suretiyle yeni bir Müslümanlık tasavvuru inşası için kolları sıvamak.

Pakistanlı alim merhum Fazlur Rahman, bir makalesinde ‘Müslümanların özellikle ortaçağ sonlarından itibaren bu dünyanın sorunlarıyla hemen hemen hiç ilgilenmeyen bir dindarlık anlayışı ortaya koyduğunu’ yazmıştı. Sizce, Fazlur Rahman’ın bahsetmiş olduğu ‘dindarlık anlayışı’ndan kastı nedir? İslam dünyası bugün bu dünyanın sorunlarıyla ne kadar ilgilenmekte ve çözüm sunmaktadır?

Roger Garaudy’nin eserlerinde özellikle vurguladığı, keza İsmail Raci Faruki’nin TEVHİD adlı eserinde dikkat çekmeye çalıştığı üzere kayıp olan “İMANIN TOPLUMSAL BOYUTU” nu keşfetmek ve hayata müdahil olmasını sağlamak şarttır. Bir diğer açıdan ise “daraltılmış” dindarlık anlayışlarını gözden geçirip gerekli düzeltmeleri yerine getirmek, realitenin analizinden yola çıkan ve realiteden nasslara doğru bir yol izleyen bir yöntemi benimsemek, anakronizmden kaçınmak, savunmacılıktan uzak durmak, mezhep taassubunu asgariye indirgemek, ve tabii söylemi bırakıp uygulanabilir ve sürdürülebilir alternatif modeller geliştirmek suretiyle İslam’ın iddialarını gerçekler dünyasına taşımak gerekir. Bütün bu hususların detaylarına dair pek çok konu ALTERNATİF HADİS METODOLOJİSİ, AHİR ZAMAN İLMİHALİ, ÇAĞA DESTURSUZ GİRENLER VE ÜÇÜNCÜ YOL MUKADDİMESİ gibi çalışmalarımızda kamuoyunun ilgi ve bilgisine sunulmuş bulunmaktadır.

Mamafih şu an itibariyle İslam Dünyasının Batı’ya alternatif olabilecek, siyasi, ekonomik ve sosyal bir model geliştirip bunu başarıyla uygulayabildiğini gösteren herhangi bir örneğe rastlanmış değildir, mevcut şartlarda bunun yakın vadede gerçekleşmesini beklemek te pek gerçekçi değildir.
Hele hele Garaudy’nin dediği gibi bütün GEZEGENİ ve bütün BEŞERİYETİ göz önüne alan bir İslam tasavvurunun varlığından, böyle bir İslami hareketin zuhurundan ve böylesi bir dindarlık anlayışından söz etmek te söz konusu değildir.

http://www.haberjournal.at/prof-dr-kirbasoglu-kur039an039in-ve-sunnet039in-mesajlarindan-uzaklastik-roportaj,10.html